Bugun...
SON DAKİKA

Mürekkepli Cehalet ve Semerci, Yemenici

 Tarih: 27-09-2024 11:20:00
AYŞEİ YASEMİN YÜKSEL

Cehaleti,  isterse hakkıyla alınmışından da olsa diplomaya indirgemek, en büyük cahillik olur. “Sağduyu” gibisinden diplomasız sahip olunan nitelikler olmadıkça herkes cahilin hasıdır. Hele de bir şekilde ele diploma tutuşturulmuş ise!

 

Öyle ya da böyle “okumuş”  sıfatı alanlardan kiminin cehaleti pek kavidir. Zorludur okumuşun cehaleti.  Okul yüzü görmemiş olsa da en başta kendini bilen biri her fırsatta “biz cahiliz. Çiftçiyik. Köylüyük, bilmeyiz çetrefilli konuları” derdi vaktinde. Oysa diyelim ki şimdilerde kendini cahil gören köylüden tek farkı nasıl ve nereden aldığını umursamadığı diploması olan biri, “biz cahiliz”  diyebilen çiftçiden çok çok cahil olduğunu bile bilemeyecek cehalettedir.  Yetmezmiş gibi bir de para ile aldığı diplomasına sığınıp, “ben üniversite mezunuyum. Sana mı soracam?” der, çıkar işin içinden. Çıkmazlarımız da oralarda başlar işte!

 

Güya mürekkep yalamışlar giderek çoğalıyor. Diploma almalar, bir internet erişimi kadar kolaylaşıyor. Anne babalarımızın hatta içimizden çoğunun ortaokulu, liseyi bitirirken girdiği bitirme sınavları çoktandır yok. Sınıf geçme, kimileri için üniversite sınavını kazanma, hele de paralılar için üniversite okuma sudan ucuz.  Aidat ödemek kadar kolay. Oyuncakla oynar gibi kolay hem.

 

Oysa herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil. Üniversite, şart da değil aslında. Bizdeki yaklaşım ile üniversite bilim edinmekten çok bir insanın diplomalı olmasına açılan kapı yalnızca. Bir araç. İnsan olmak için yeterli bir araç değil ama. Malum, diplomalar insani değerleri, kişisel yetenekleri kapsamaz. Kimisi için üniversite zaman kaybı bile olabilir. Dünya’nın sayılı zenginlerinin, işadamlarının üniversite okumayı böylesi bir kayıp olarak gördüğünden okullarını terk ederek iş hayatına atıldığını “hııımm. Allah Allah” deyip,  şaşarak okumuyor muyuz?

 

Üniversite, askerliği kolaylaştırmakla kalmayıp, işe girerken yöneticilik hayali kurulmasına yardımcı bir kâğıt parçasına sahip olmak olarak görülüyorsa işte cehalet tam da burada başlıyor. Şimdilerde, o kâğıt parçasına sahip kimilerinin, kâğıdın üzerinde yazan yetkinliği taşıyıp taşımadıkları sıkça sorgulanıyor, yaşananların ardından.  Bazen diplomalar kolayından alınırken bazen de sahte çıkabiliyor.  Lise diploması bile olmaksızın diyelim ki doktor olmak hayali kuranlar, hayallerini böylesi diplomalar ile güya gerçekleştirmekle kalmayıp, ameliyatlara bile girmekte artık, nasıl oluyorsa. İlle hak edilerek alınması gereken diploma, satın alınabilir bir şeye dönüştü. Ha bakkaldan ekmek almışsın ha internetten parasını ödeyip diploma şimdilerde. Tabii her şeyin satın alınabilir bir bedeli olduğu anlayışı semirtilirken uzluk, yeterlilik olgusu cılızlaştıkça cılızlaşıyor. Bu taşıyıcı kolonlar nerede ise dişler arasında ezilirken çıtır çıtır ses çıkaran krakerlere dönüştü.  Kolon olmaktan öylesine uzaklaştılar zira.

 

İmzalar mürekkep ile atılır. Mürekkep yalamışlığın imzası da ilkten diploma değil, hitaptan halin tavrın biçimlenmesine görülür.  Mürekkep bazen ham iğde, ham ayva gibi boğaza oturduğundan sindirmesi yıllar sürer Yani bedeli tüm çocukluk, gençlik boyunca hatta belki sonrasında da dirsek çürütülerek, gözler bozularak, kütüphaneler gezilip yüzlerce kitap devrilip,  onlardaki bilgiler ile ortamdan edinilenler ve irdelemenin geliştirilmesi ile. Senteze, tez ve antitezden gidilmesi gerektiğini belleyerek. Yani tek ve dar açıdan bakmayarak. Diyeceğim, bitli baklanın kör alıcısı olmamakla başlar mürekkep yalamışlık.

 

Hem mürekkep yalamak öyle yalnızca üniversite dersliklerinden geçmez. Daha üniversiteye giden yolun duraklarından otobüs, servis beklemekle başlar.  Sabah duraklarda başlanan sonra da üniversite kantinlerinde, bahçelerinde çimlerin üzerinde süren sohbetler de köklü bir üniversite kültürünün gelişmesidir. Yalnızca okul tabelasının altından geçilerek girilen binada ders görmek demek değildir yani mürekkep yalamak. Kışın ayazında, sabah gün doğmadan soğukta titreyerek biri, bir şey olabilmek hedefi ile yola düşmektir mesela. Belki kaç yıldır giydiği altı delinmiş çizmesinin, tabanı kalmamış botunun içine yağmurda, karda su girdiğinden dersi buz kesmiş ayaklar ile dinlemektir.

 

Mürekkep yalamışlık, iş hayatında, koltuk arkasında kalan duvara çerçevelenip, asılmak için lazımda hiç yalanmasın daha iyi. Tek, basamak tırmanmak için bir araçsa, boşuna. Tepeden tırnağa bir diplomanın hakkını vermedikçe mürekkep yalamış olmak şöyle dursun katran fıçısına düşmekten farkı kalmaz birinin.

 

Üniversite okumak, bir ayrıcalık, üstünlük değildir her zaman. Öyle ki üniversite mezunlarının elinden gelemeyen bir iş çoklukla aynı daldaki bir endüstri meslek lisesi mezununun elinden rahatça çıkar. Üstelik ara eleman olarak bilinen o gençler daha kolay iş buluyor. Onlara gereksinim daha çok. Buna karşın hala ille üniversite diplomasına sahip olmak üstünlük sayılıyorsa cehalettin battal boyu işte o gözde, o bakıştadır.

 

Şimdilerde mantar gibi biti bitivermiş üniversitelerden başka internet üzerinden bir tık ile sipariş üzere diploma edinildiğini duymayan kaldı mı hala? Ömrünün kaçta kaçını yükseköğrenim sınavını kazanmak için çalışarak harcanış, sınava da girip her şeye karşın yine de kazanıp, hakkıyla mezun olanlardan başka,  fakültesine gitmeksizin diploması kendine postalanarak bir şekilde üniversite mezunu oluvermiş onca genç var imiş meğer şimdilerde, ortalıkta. Böylesi diplomalar belli ki bir şeylere çare oluyorken hakkıyla alınmışların kapıları açamaz halde olması ya?

 

Acı gerçek şu ki üniversite yalnızca diploma veriyor, iş değil. Zanaat hiç vermiyor, kola altın bilezik takmıyor. O halde istenirse üniversite okunsun elbet; ancak tarım bölgesinden biri tarımı da, doğanın dilini de iyi bilsin. Gerçi tarımdan karnı ne kadar doyar, tarımdan gelir elde edebilecek midir, etse de gübreye, yakıta, sulamaya, zararlılara, daha nelere nelere harcadığı parayı çıkarıp, kâra geçip, borçlarını ödeyebilecek midir o da başka bir dert.

 

Belki de asıl edinilmesi, öğrenilmesi gereken, diplomadan da önce zanaat. Yıllar önce Safranbolu’da, o an hayatta olan tek semerci ustası ile tanışmıştık.  Resimler çektirmiştik. Zanaatında tek kalmanın sevincini değil, hüznünü okumuştuk gözlerinde. Kendisi giderse mesleği de yok olacak korkusundaydı. Zira semerciliği öğrenmek isteyen kalmamış artık. Öğrenmek istemeyenler kendilerince haklı sebeplere sahiptirler elbette; ancak atlar oldukça semere ihtiyaç olacak mutlaka. Bilmek, güçtür. Diplomadan da güçlü bir güçtür bir zanaatı bilme. Yine Tokat’ta tarihi Taş Han’ın üst katında pek çok zanaatkâr, sanatkâr çalışır. Yemeniye kalıp basarlar. Sofra bezlerini desenlerler.

 

Yine adı yemeni olan,  ayaklara giyilen bir tür çarık vardır. Onun ustası da azalmış. Belki kursların faydası olmuştur sayılarının artmasına. Onca halk oyunumuz,  varken tiyatrolarda köy oyunlarında giyilecekken yemeni yapmayı bilmek, altın bileziktir. Dokumacılık da öyle. İpeklisinden pamuklusuna. Hele de halı, kilim dokumaya. Hatay’da gördüm ipeğin hasını. Ve Bursa’da tabii. O ipek dokumaları görünce insan içinden sadece duvara asılı bir diplomanın esiri olmaktansa herkesin boğazında asılı fularları dokuyan el olmayı isteyenlere hak vermeden yapamıyor. Dediğim gibi, üniversite okumak, insanı daha insan yapmaz. Daha yetenekli kılmaz. Zanaatkâra çevirmez. Üniversite sonrasında iş bulamazsanız eğer diyelim ki elinizden marangozluk gibi, gümüş işi gibi, sedef kakmacılığı gibi, sıvacılık, bahçıvanlık, aşçılık gibi bir iş geliyorsa aç kalmazsınız.  

 

Şimdiki şartlar biraz da gösteriş merakımız nedeni ile illa diploma dedirtse de koşullar değişiyor ama. İş kapılarını açamaz kör anahtar konumundaki diplomalar aç karınların doymasına yetmiyor. Ancak açları doyurarak doyanlar da var, çokça hem de. Üstelik üç günlük bir dönerci kursu ardından. Yurtdışında da çok kolay iş bulabiliyor döner ustaları. Böyle olunca da ömürlerinin belki de ilk çeyreğini tükettikleri yıllar süren eğitimleri ile değil de üç günlük döner ustası kursu ile para kazananların kendilerine güvenleri, diplomalarına inançları tepetaklak geliyor. O zaman anlıyorlar araba tamircisi işsiz kalmaz; ama onca emek, harcama sonucu alınmış diplomaların sahipleri işsiz kalırmış. Diplomalar da çaresiz artık. Bir kâğıt parçası olarak bir köşede eskiyecek çaresiz diplomalar kendilerinden başka bir de bileklere altın bilezik denilen zanaatlar takılmasının şart olduğunu anlatmakta şu sıralar.

 

Diploma ne sihirli değnektir ne de insanı, insani tava getiren bir dokunuş. Diploma, şimdilere kadar mürekkep yalamışlığın kestirmeden anlatıldığı sözcüktü. Zanaatın değeri yeniden anımsanana kadar.  Mürekkep yalamışlık, diplomada hapis kaldığında diplomalı cahillerin, diploma cehaletinin saltanatı başlar. İnsani, hayatı kolaylaştırıcı her düzenin de sefaleti…

  Bu yazı 551 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI