gaziantep escort bayangaziantep escort bayangaziantep escort bayan
izmir escort escortlar aliağa escort escortlar balçova escort escortlar bayındır escort escortlar bayraklı escort escortlar bergama escort escortlar bornova escort escortlar buca escort escortlar çeşme escort escortlar çiğli escort escortlar dikili escort escortlar foça escort escortlar gaziemir escort escortlar güzelbahçe escort escortlar karabağlar escort escortlar karaburun escort escortlar karşıyaka escort escortlar kemalpaşa escort escortlar kiraz escort escortlar kınık escort escortlar konak escort escortlar menderes escort escortlar menemen escort escortlar narlıdere escort escortlar ödemiş escort escortlar seferihisar escort escortlar selçuk escort escortlar tire escort escortlar torbalı escort escortlar urla escort escortlar
Bugun...
SON DAKİKA

Yedisinde Yapboz Eğlence idi Yetmiş Yedisindeki Ateşten Oyun

 Tarih: 12-03-2023 09:23:00
Ayşei Yasemin Yüksel

Benzer eğri büğrülükteki küçücük karton parçalarından tablolar yapmak oyunu yapbozun tümden çocukluğumuzda kaldığını mı sandınız? Yanıldınız! Her yaşın kendi yapboz oyunu var. Yapboz, yetişkinlikte, yerinden kıpırdamaması gereken taşları oynatarak gerçek hayatın yıkıcı oyununa dönüşebiliyor.

 

Şu var ki kimileri yapar yapar bozar, kimisi yapbozun hep “yap” kısmında kalıp elinden gelenin en iyisini yapar. Kimi de yalnızca “boz” kısmına yapışıp kalmayı yeğler;  bozar, bozar, bozar. Bozduklarını güya yeniden yapmaya kalktığında da hepten bozar. Oysa bozmak,  hiçbir kötü sonucu olmayan sıradan bir oyundu çocukken. O çağlarda yapboz parçacıkları havayı puantiye desenine bürümese de konfeti yerine konulup, masum kahkahalar eşliğinde uçuşan rengârenk parçacıklardı. Büyümek bazıları için oyunun  “boz” kısmının yıkıcılığını benimsemekmiş ama.

 

Çocukluk oyunları yetişkinlikte geride kalsa da göz diktiklerimiz nedeni ile büyük oynuyoruz.  Kötü huylu bir ur gibi semiren hırslarımızla birlikte hedeflerimiz sınırsız büyüyor. O hedefler ki çoğumuzun tırmanmaya ne nefesi yetebilir ne de çapı. Ama kimiz, neciyiz bilmezden gelip yarıçapımız olarak Güneş’i gösterdiğimizde artık oyunun kurallarına uymamaya başladık demektir. Ulaşıp da bayrak dikmesi mümkünsüz olan bir zirve için ister su geçerken at, ister oyunun ortasında kural değiştirilmeye başlanır böylece.  Atom çekirdeği çapında olup da Güneş’i yarıçapı sananlar, çocukken etrafı darmadağın ettikleri yapboz parçaları ile kirletirken yetişkinliklerinde de depremde darmadağın olacak binalar yaparak yaşamları, kaç kenti altüst ederler.  

 

Bir yetişkinden ne yaptığını bilmesi beklenir. Özellikle de yapmak ile bozmak arasındaki farkı çok iyi bilmesi beklenir. Böylesi kimi beklentiler ne kadar da boşuna imiş oysa! Meğer ne yaptığını bildikleri umulanların da kendi bambaşka beklentileri varmış; insanların hayatları pahasına. Ağır faturanın bedelini ödeyenler de yaşamlar, değerler, etik, erdem gibi toplumun can damarı olan ne varsa onlar.

 

Her şeye doyuluyor da göz bir kez doymaz olmuşsa yanlışa dahi doyulamıyor.  Dere yatağındaki evlerin erinde geçinde sel suyuna kapılacağı biline biline yine de oralara evler yapılıyorsa bunun nasıl bir açıklaması olabilir? Bu soru aslında bir yazıda geçen bir cümle değil, o evin yapılışında sorulacak soru olmadıkça kaçınılmaz olarak yaşanacaklar başa gelecektir. Dere yatağına kurulan düzen bozulunca oraya yeni baştan yine ev kondurmak filmi başa sarmak değil mi?

 

Tarihten tabiata, üzerinde bitenden altındaki her türlü zenginliğe benzersiz topraklarımızın altı tek yeraltı şehirlerinin uzanıp giden tünelleri ile değil, bir de alıp başını gitmiş kırıklarla kuşatılmış. Öyle ki üzerine kentler kurulan, zeytinler, buğdaylar dikilen bitek topraklarımızın altında çöreklenmiş sinsi bir yılan, en çok da sabaha karşı bir saatte tıslamayı bekler gibi. Yukarıdaki çürük çarık; deprem yönetmeliğine uymayan demiri olması gerekenden yarı yarıya az; kumu midye kabuklu; kolonu betonsuz, demirsiz ama tuğlalı, tahtalı ya da kesik, konut tabelalı binaların sonu demek o tıslama. En acı yapboz oyununun başlama atışı ya da. Bina yapım süreci bilimsellikten uzaklaştıkça bozmak bir üflemeye bakıyor besbelli.

 

Birileri, hayat oyununda her şeyin “en”lerinde yaşamak, niteliğinin yetemeyeceği ne varsa onlara sahip olmak için niteliklileri itekleyip, yerlerine geçip, bir eli yağda bir eli balda yaşayabilsin, Güneş ile bile değil Galaksi ile boy ölçüşmek oyununun başrolünü kapsın diye bebeklerden nenelerine enkaz altında kalmalarına varacak adımları güle oynaya atıyorsa onların içtiği su, canını yaktıklarının gözyaşlarından başka bir şey değildir.

 

Hayat, yapbozdaki gibi bozulsa da kimselere, hiçbir şeye zarar vermeden yeniden oynanabilen bir oyun değil asla. Ama oyuncusu bol bir sahne. Kimi roller etik üzere, kimisi etik dışının da ötesine varıp dayanmış. Bu noktada hiç beklemeksizin bozulacak bir yapboz varsa o da yanlışlardan oluşan tablolardır.  Parçalar doğru yerleştirilmemişse tablo en ufak bir fay çatırtısında patır patır dökülecek. Ortalığı saran bulanıklık da sis değil, enkaz tozu olacaktır.

 

Hele de fay hatları üzerine inşa edilecek yapılarda sorumluluk almak oyun oynamak değil, gereği hakkıyla yerine getirilecek bir yükümlülüğü üstleniştir. Etik, erdem içerikli sorumluluk pek ağır kavramlardan. Sorumluluğun ne kadar yerine getirilip getirilmediği, duyumsanıp duyumsanmadığı fay hattı üzerinde yaşananlarda görülebilmekte.

 

Yedi yaşında iken karton parçaları ile oynanan oyunlar yetişkinlikte demirle, betonla uğraşıp, hayatın içindeki rol oluyorsa o zaman ne yapıların maliyetinde ne de erdemde, etikte ucuzlamaya asla yer olmamalı. Bunu en iyi anlatan da bir şiir. Rudyard Kipling’in, herkesin bildiği o şiirinde yanlışa düşmemek için yapılması gerekenleri sayıp sayıp son dizeye geldiğinde söylediklerini anımsayalım;  

 “İşte o zaman oğlum, “insan/adam” oldun demektir.

 

Bakınca, insan olabilmek bu kadar duru,  yalın ve yakışan iken hiç yakışmayanı yapmak için bunca çaba! Erdem bu kadar zor mu?

  Bu yazı 193 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLARIMIZ
YUKARI