2022’ye girdik. Bir süre değerlerimiz konusunda fikir alış verişinde bulunmayı tasarlıyorum. Geçmişte de bu konu üzerinde yazılar yazdım.
Yaşadığımız toplumda olup bitenler, konu üzerinde durmayı zorunlu kılıyor. Nitekim daha önce Türkan Saylan ve ÇYDD Olayı başlıklı yazımı paylaşmıştım. Bu kez, bu zorunluğu duyan bir yazarımızın da yazısında (Hüseyin Sözeri, Cumhuriyet Gazetesi, 10 Ocak 2022), konuya ilişkin benzer bir saptamada bulunduğunu görünce, bu konu üzerinde durmanın önemi daha bir kendini ortaya koymuş oldu. Söz konusu yazıdaki saptama şöyle: “Azımsanmayacak sayıda edilgen, özgüven yoksunu, öğrenme yetisini kaybetmiş, aydınlanma değerlerini küçümseyen kaderci bir kitle oluştu.”
Oysa Cumhuriyetimiz, her alanda olduğu gibi, bu alanda da böyle bir kaderciliğe kapılmaya asla izin vermemiş, veremez de. Tarihimizin tanıklığıyla bu gerçeği güçlü bir biçimde bilince çıkarmış durumdayız.
Ömrü, bir asra bir yıldan biraz fazla bir süre kalan Türkiye Cumhuriyeti’nin ne büyük değerler yetiştirdiğini bilmekle; demokratik, laik bir hukuk devleti olarak çağdaş uygarlığın üstüne çıkmak hedefimize doğru yürürken önümüzü görmek, gideceğimiz yolu bilmek olanağını elde etmiş oluruz. Bunun için de, her şeyden önce bilgili, bilinçli, birikimli, donanımlı, ahlaklı, liyakat sahibi, çalışkan, her alanda üretken gelişmiş bireylerden oluşan bir toplumu gerçekleştirmek zorunludur. Çünkü bir toplumun en zengin ve sonsuzca var olabilecek kaynağı burasıdır.
Bunlardan bazılarını paylaşırken, 2022’nin her günü ülkemize, tüm dünyaya, sizlere ve sevdiklerinize bolluk, bereket, sevinç, mutluluk, huzur içinde kardeşlikle yaşanacak günler olmasını gönülden diliyorum.
İnsanlar, dolaysıyla toplumlar üretip, yaratıp geliştirdikleri ve sahip oldukları maddi-manevi değerlerle var olurlar, varlıklarını sürdürerek geleceğe doğru ilerleyerek yol alırlar. Bu değerler doğaya, doğal yaşama ve onun yasa ve kurallarına, insan gerçeğine, toplumsal koşullara ne kadar uyumlu ise, o ölçüde kalıcı olabilir. Çünkü sahip olunan değerler canlı, üretken, geliştirici ve güçlü olabildiği ölçüde zamana ayak uydurabilir ve ayakta kalabilir. Yoksa toplumsal ve tarihsel gelişim yasaları onlara yaşama şansı tanımaz. Bu konuda ne kadar ayak dirense de, kâr etmez; sonuç değişmez, tarih onları unutulanlar arasına gönderir.
Bu bağlamda, bu topraklarda, bu toprağın havası, suyu, güneşiyle nasıl gür ve gürbüz buğday başakları yetişiyorsa, tıpkı bunun gibi Atatürk Devrimleriyle boy veren akla, bilimin yasa ve kurallarına dayalı laik eğitim atılımlarıyla gerçekleşen Anadolu Aydınlanması sayesinde gür ve gürbüz bilim, kültür insanları, güzel sanatların her dalında seçkin aydınlar yetişmiştir. Bu konularda asla unutulmaması gereken can alıcı konuyu da atlamayıp altını kalınca çizerek vurgulayalım.
Bir toplum için “ değerler yaratmak ne denli vazgeçilmez bir zorunluluk ise, bu değerlere bilinçle sahip çıkıp korumak da o ölçüde önem taşır. Hele insanlarda artık bu toplumda her şey güdükleşti, her alan çorak halde, can damarları kuruyor” gibi bir umutsuzluk uç vermişse, değer üretmek, korumak, onlara sahiplenmek ve değer üretimini kesintisiz olarak sürdürmek temel yurttaşlık sorumluluğu haline gelmiş olur. Yurttaşlara da bu sorumluluğu yerine getirmek düşer.
Bu kez Cumhuriyet Kadınlarımızdan seçkin bir temsilci, ülkemizin yüz akı bilim insanımız Sümerolog İlmiye Çığ’ı kendi anlatımıyla daha yakından tanıyalım. (2. Bölümde)