Günaydın Can-Canlarım;
Uuuuuu, ne günaydını? Vakit öğle olmuş! Zaten hayat nasıl olduğunu anlayamadan bizi bu zamana kadar taşıdı ya! Benim ki de laf mı? Geçiyor, kaçıp gidiyor eteklerine yapışasımız gelen zaman, günler doluyor...ömürler bitiyor...Ne kadar hazin değil mi? Bütün güzelliklere, ama her şeye rağmen, yaşadığımız için güzel olan irili ufaklı uygunsuzluklar ve geçici mutsuzluklara inat devam eden yaşam! Bazen teklese de kendini, yaşadığı diğer güzelliklere odaklanarak onarıyor, ''olsun bu da geçer, evvelki sıkıntılar da geçmedi mi?'', hatırlatmasıyla...Boşuna dememiş büyüklerimiz, ''BU DA GEÇER YAHU!'' sözleriyle...
Esasında, yokluk varlıkla, üzüntü sevinçle, kırgınlıklar barışmayla, uzaklaşmalar tekrar kavuşmalarla gerçekleşmeseydi, söylenebilir miydi bu müthiş anlamlı ve moral enjekte eden sözler??? Hayat insana sürekli bir şeyler öğretiyor dersler veriyor, sonucu hep mutlu sona bağlı, yeter ki, ebediyen göçüp gitme olmasın. Ölümden başka her şeyin, ama her şeyin çaresi var! Yeter ki, aramayı bil, yeter ki, bulduğun ipucunun peşine takıl sonuna kadar git! Ummadığın bir şey de çıksa, bir ders daha veriyor bu aramalar sebat edene...
Tabii ki, işin tersi de olabiliyor bazen...kötü sonuçlarla aradığın güzelliği değil belayı da buluyorsun. Orada hemen gönülden ziyade, beyine müracaat etmek gerekiyor: ''Ne dersin? Bunun ucu bana dokunur da, sevindirir mi, yoksa bitirir mi?'' diye...Esasında öyle garip bir denklem ki bu, kaybederken, erişebiliyorsun da! Nasıl mı? Şöyle, yenilirken, öğreniyorsun hatalarını, nasıl hareket etmen gerektiğini bir dahaki tekerrürde! Zira hayat dediğimiz süreç, tekerrürden ibarettir. Zaman, yer, kişiler değişebilir ama netice farklılıklar göstererek değişmez, aynı kapıya çıkar; ÖĞRENİRSİN!!! Hayat tekerrür ya, nasıl olsa tekrar, aynısı olmasa da benzeri bir olay daha gelecektir karşına mutlaka. O zaman yüreğe, ''sen şöyle kenara çekil, geçen sefer de yanılttın beni zafiyet göstererek, beynimin gücüne tutunacağım'' demesini öğreneceksin. Yoksa, şamar oğlanına dönersin! Gelen vurur, geçen vurur! Bilir misiniz ''Şamar oğlanının'' gerçeğini? Krallıklar da, şehzadelerin yerine dayak gerektiği zaman düşük hayat standardı olan halk arasından seçilen piyon. Yani onun yerine dayak yemek, kötü muamele görmek için!!! Vay be dinine yandığımın asaletine bak!! Yediğin önünde, yemediğin ardında, bir elin yağda bir elin bal da, ceza gerektiğinde, dayağı da, ceza her ne ise, seçilen şamar oğlanı çekiyor...hoş, düşündüğün zaman, şimdilerde de varlıklı veya nüfuzlu ailelerin çocuklarının yediği cezai haltları, bir üstlenene çektiriliyor, vayyy bee!! Hani bazıları 'şeylerine' kadar altın kaplamalı doğuyorlar ya!! Ya da sonradan oluyorlar, nüfuzları sayesinde...dokunulmazlık onlarda, sana 'nah!', onlara 'vah-vah' mubah...Dokundurmam, ağızlarında altın kaşıkla doğanlar, ya da sonradan, bu özelliklerin bağış olanlara!!!! Son devirde hele saymakla bitmez!!! Gözümüze soka soka yapıyorlar ama gel gör ki, dokunulmazlıkları var...derin sularda yüzmeye başlıyorum, ben iyisi mi, yine sığ yerlere döneyim...
Yaa, işte böyle arkadaşım! Bir yaz daha geçti! Çaktırmadan! Hayat hanemize bir çentik daha atıldı! Anladık mı??? Yooo! Alıştık artık! Her şey adeta 'ÇAKTIRMADAN GEÇİP GİDİYOR'. Ancak hayallerinde yaşıyor, renklisi de, renksizi de...öyleyse naapçez???: HAYALLERİMİZE TUTUNARAK RENKLENDİRECEĞİZ, NİSPETEN RENKSİZ OLAN ZAMANLARIMIZI!!! HAYATIN BİZE GETİRDİKLERİNİ DE GÖTÜRDÜKLERİNİ DE, SEBEPLERİNİ DE UNUTMAYACAĞIZ!!!!
Kapişşşş!!!!!