Günaydın Can-Canlarım;
Hayat inadına en güzel şekliyle devam ediyor! Lunaparklarda, Karusel'ler vardı, minyatür oyuncak arabalar, atlar, otomobiller, neşeli bir müzik ve içinde konuk olan cıvıl cıvıl çocukların şen çığlıkları ve çığırtkanlığı ile fır fır dönerdi. Atlıkarınca mı deniyordu bir diğer adıyla? Evet, evet atlıkarınca! Ne güzel eğlenirdik kullandığımız nesnenin üzerinde muzaffer! Seyreden ebeveynlere musmutlu el sallardık...Acaba kendimizi o an ne hissederdik, bilemiyorum, açıkçası o kadar kargaşa içinde düşünebiliyor muyduk o da ayrı bir konu. En çok üzerinde olmak istediğim de tek kişilik yarış arabasıydı...nedenini hiç sorgulamadım, ayrıca o an orada olmak önemli bir mutluluktu, gerisini kim düşünürdü ki? Arabayı kullanıyor olmanın verdiği muzafferiyet yeterde artardı bile...
Çocukluk ve düşler...o kadar çoktu ki, hangisini ellesem, ellerim titriyor, özlem ve haz ile. Çünkü çok güzel bir çocukluk geçirdik, ben ve yaşıtlarım. Televizyonumuz yoktu, cep telefonumuz yoktu, en güzel oyuncağımız, bez bebek ve tahta arabalardı. Fazlasını bilmiyorduk istemiyorduk da! Sokakta, kapı önlerinde komşu çocuklarıyla oynadığımız oyunlar yetiyordu mutlu olmamıza. Trafik desen yollar adeta boş, sokaklar ise, sadece bizim! En büyük yaramazlığımız, biraz daha uzakta olan komşuların kapılarını çalıp, koşarak uzaklaşmak...çok küfür yiyorduk illaki de ama kimin umuru? Ayrıca bunları terbiyesizlik için yapmıyorduk, eğlence işte yahu! Aksi halde, konu komşu, mahalleliye son derece saygılı ve terbiyeliydik. Bizden şikayet gider diye ödümüz kopardı...saygı ve sevginin, bir az da azar işitebileceğimizin korkusunun beslediği bir umursamak vardı hepimizde...diyorum ya, başka bir nesildik bizler! Yabancıların suallerine, ''efendim'' siz cevap vermezdik, saygı da kusur etmez, başımızın okşanmasını ödül olarak kabul ederdik...
Yaa, işte böyle dostlar! Eskiyle muhasebe yaparken bile yüzümü bir mutluluk kaplıyor...belki de bu kadar pozitif mizaçlı olmamız, rahat, problemsiz, etliye, sütlüye karıştırılmadan, sevgiyle beslenerek yetiştirilmemizdir. Analarımızdan, babalarımızdan ne gördüysek, bizler de onu tatbik ettik, evlat yetiştirirken. Allah'a şükürler olsun, başımızı öne eğdirmediler, Allah onlardan da razı olsun...Ergenlik çağına erişinceye kadar, evden dışarıya çıkarken, babacığımdan, ''kimin çocuğu olduğunu unutma!'' tembihi ile uğurlardı...yani ailene söz getirecek herhangi bir hareketten sakın kendini kabilinden...Bizler de ailelerimizden ne gördüysek onu uyguladık evlatlarımız yetişirken, biraz da yeni çağa ayak uydurarak. Ama neticeden ziyadesiyle memnunuz. Başımızı önümüze eğdirmediler, Allah onlardan razı olsun.
Yaa, işte Can'lar, eskiye gittik mi benim çenem açılıyor, saatler hatta günler yetmez anlatmaya! Her şey, göçüp gidenlerin haricinde o kadar canlı o kadar renkli ki!! Dokunulduğu zaman, kurulu bebek gibi şakıyabilirim, maziyle ilgili olarak. ancak geleceğe bakmak için astrolog olmak lazım, ama bizim ülkemizde, Astroloji'nin de bir ilim olduğunu kabul eder isek, o da kar etmez, girdiğimiz girdaptan, balçıktan, kurtulabilmemiz, doğru yolu bulabilmemiz için!!! ''Yok artık, yahu! Amma abarttın ha!'' diyenler var gibime geliyor, ama inanın ki dostlar, o kadar umudumu tamamen yitirmenin, eşiğindeyim....
Sokaklara çıkıp, ''Uyanın artık yahu!!!'' diye önüme geleni sarsmak istiyorum...ancak belki de insanlar mutlu, ben bu hallere alışamıyorum, kim bilir...ömrümüz yeterse yaşayarak göreceğiz...