Bugun...
SON DAKİKA

SANKİ HAMAM İŞLETİYOR

 Tarih: 26-04-2024 08:19:00
YAŞAR EYİCE

*- EKSİK KALMIŞLARDI!

 

Türkiye’de eş zamanlı olarak çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iş yüklerinin azaltılması için seslerini duyurmaya çalışan mali müşavirler de sokağa çıktılar.

KDV, KDV 2, Muhtasar, SGK, ÖTV, Geçici, Yıllık, Kurumlar vergisi beyannameleri başta olmak üzere yüzlerce beyan ve bildirimle büyük bir iş yüküne sahip olan mali müşavirlerin sokağa çıkmaları, bir de geçici vergi dönemlerinde bilanço ve düzeltilmiş bilanço istenmesi olduğu anlaşıldı.

Bilanço ve düzeltilmiş bilanço istendiğini dile getiren Mali Müşavir Yaşar Zengin, meslektaşlarının bu iş yükünün altından kalkmasının mümkün olmadığını söyledi.

Çok yoğun bir staj ve sınav maratonundan sonra mesleklerine başlayan mali müşavirin son dönemde gece yarılarına kadar çalışmak zorunda kaldıklarını vurgulayan Yaşar Zengin, şöyle konuştu:

“Vergi Usul Kanunu 174. maddesi 'Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır. Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır’ demektedir.

Geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapılması, hesapların bir yılda dört defa kapatılması anlamına gelecektir.

Bu durum zaten iş yükü oldukça fazla olan mali müşavirlerin hizmet veremez hale gelmesine neden olacaktır.”

 

*- MESLEK CAMİASI İŞ YÜKÜNDEN BUNALMIŞ DURUMDA

 

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın ‘e dönüşüm’ konusunda oldukça başarılı bir kurum olduğunu belirten Zengin, İdarenin bilgi işlem alt yapısında yer alan bazı bilgilerin meslek mensuplarına ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlara açılması gerektiğini kaydetti.

Bu şekilde Gelir İdaresi dışındaki kurum ve kuruluşların mali müşavirlerden istedikleri bilgi ve bildirimlere ihtiyacının da kalmayacağını ifade eden Yaşar Zengin, ‘Birlikte çalıştığımız, ülke ekonomisine büyük bir katma değer sağlayan mali müşavirlerin bu sorunlarının kısa sürede çözülmesi gerektiğine inanıyoruz’ dedi

 

*- MUHASEBE MESLEK CAMİASININ TALEPLERİ

 

‘KDV 1 ve KDV 2 beyannameleri birleştirilmelidir.

Vergi Usul Kanunu’nda hüküm algına alınan vergi mahremiyeti maddesi güncellenmelidir.

SMİYB düzenleyenlere ilişkin sorgu sistemi YMM ve SMMM’lere açılmalıdır.

Mali Tatil dönemindeki beyanname ve bildirimlere ait süreler bir sonraki aykilerle birleştirilmelidir.

Meslek mensuplarının sağlık Bakanlığı'nın denetimindeki sağlık kuruluşlarından alacakları sağlık raporlarındaki süre kadar beyanname ve bildirim süreleri uzamalıdır.

Mesleki konularda TÜRMOB’un görüşleri daha fazla alınmalıdır

Mali müşavirlere gönderdikleri beyanname ve bildirim başına hazineden katkı payı ödenmelidir.

Büyükşehirlerde devlet üniversitelerine bağlı mali müşavirlik fakülteleri kurulmalıdır.

Bağımlı çalışan meslek mensuplarının çalışma şartları ve koşulları takip edilmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

YMM ve 15 yıl hizmeti bulunan SMMM’lere yeşil pasaport imkânı sağlanmalıdır.

YMM’lere yaptıkları denetimlerle sınırlı olarak Gelir İdaresi’nin bilgi işlem alt yapısından veri alma imkânı sağlanmalıdır.’

Umarım biz de Mali Müşavirlerin sesi olup, sorunlarını ve isteklerini hükümete ve milletvekillerine böylece duyurmuş oluruz.

 

*- HAMAM MI İŞLETİYOR?

 

Sosyolog, iktisat eğitimli, edebiyatçı meslektaşım Şadıman Şenbalkan’a gelen bin yedi yüz iki lira (1772)  faturası, ‘Hamam mı işletiyor?’ sorusunu akla getiriyor.

‘Evde iki kişiyiz ve hamam işletmiyoruz.

El insaf yani!

Günah günah!

Lütfen ve lütfen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Cemil Tugay şu faturası işini İvedimle çözsün.

Aç mı kalalım bu faturalar yüzünden?’ diye soruyor, Şadıman Şenbalkan…

Urla’da yokum…

Bana da gelen su faturası 604 Lira…

‘Ne oluyor?’ diye bir yetkili arayacaktım, vaz geçtim…

‘Nasılsa itiraz fayda etmez!’, diye düşündüm…

Ama bir ay kadar önce sağlık kontrollarım için Urla’da kalırken, dikkatimi çekti, su saatini değiştirmişler…

Zamanını anımsamıyorum ama bir ara, şebeke tarafından su sızıntısı olduğunu fark edince yetkilileri uyarmıştım.

Değiştirdiler ve tabii ki parasını benim faturama ilave etmişlerdi.

Sızıntı saatten sonra değildi…

Yani saati döndürmediği için maddi olarak bana bir yük getirmiyordu.

Belki de tamir de olurdu, ama işin kolayına gidilmiş saat değiştirilmişti.

‘Sığınmacılara gitmiyor!, belediyemize gidiyor!’ diye benim gibi yüzlerce İzmirli olduğunu düşünüyorum.

Kitap yazmaktan ve toplumu eğitmek için köşe yazıları ile halka hizmet eden, kısıtlı geliri ile ancak geçinen bu meslektaşım ne diyor?

‘Büyükşehir Belediye Başkanımız Dr. Cemil Tugay bu fatura sorununu çözmeli!’

Bildiğim ve anımsadığım kadarıyla, ‘ekmekte’ olduğu gibi ‘suda’ da indirime gitmeyi düşünüyor ve hesaplıyor yeni başkan…

Bu satırları yazarken, İZSU Genel Müdürlüğüne ‘Bayrak Değişimi’ oldu.

İZSU Genel Müdürü Ali Hıdır Köseoğlu’nun görevden ayrılmasının ardından kurumda daha önce Genel Müdür Yardımcısı olarak hizmet veren Gürkan Erdoğan genel müdürlük makamına atandı.

Erdoğan, görevi Köseoğlu’ndan törenle devraldı.

 

*- ASIL SORUN NEREDE?

 

Şimdi sözü Gazetesi Şadıman Şenbalkan’a vereceğim.

Geçenlerde şöyle demişti:

‘Bana ne sana ne derken, egomuza mı teslimiz?’

Freud’un saptadığı ve belirttiği üzere; “Asıl sorun buzdağının altında bulunur” saptaması tam olaraktan bu bilimsel tespitte gizli anlamları işaret ediyor.

Sokaktaki insan hayatın akışında olan hayat pahalılığına “bana ne?” der mi?

‘Demez!’ tabii ki.

Çünkü mesele buradaki ortak bilinçtir ve toplumsal varoluştaki sen ben meselesi değildir. 

Zira hayat pahalılığı hemen herkesin ortak problemidir.

Kişisel bilinçte ise, komşunun kızı var, oğlu var ve çok hayırlı ama ya, “seninkiler ne âlemde” diyerek iç çekerken; bilinçaltına ittiğimiz her ne varsa; “aman bana ne” kavramına sığınırız, belki de…

“Bizim kız evlendi, senin kız evlenmedi” diye nispet yapan bir akraba ‘asvalyalarımızı’ attırdığında da, “bana ne senin kızından, sana ne benim kızımdan” diye iç sesimizi dillendirebiliriz.

Eşin dostun refah mutlu yaşamı bazılarını rahatsız ederken de  “öf ya onda var, ben de neden yok derken, süper ego harekete geçer ve yeniden “bana ne”, derken kendimizi mi avuturuz?

 

*- ESKİDE KALDI

 

 

Biz eskiden fakirlerin yanında ne yediğimizden, ne içtiğimizden ne de aldığımızdan söz ederdik. 

Gelgelelim şimdilerde yeni görmeler, göstere göstere çattığı keyfine seni de katıyor!  

Bu vaziyette; vicdan, bizim mahalleden taşınmış mı oluyor?

Ya da bu işeler egonun başının altından mı çıkıyor?

Sosyal medyada yediğini, içtiğini ve kendine göre başarısını paylaşanlar, kime neyi ispat etmeye çalışıyorlar acaba?

Bu gibilere ‘aydın!’ falan diyemiyorum, yarı aydın bile değil bunlar.

Alt yapıları olmayan, gösteriş budalası tipler ibadullah maalesef!

Bana ne senin aşından, tuzundan…

Çocuklar açken gösterdiğin yeme içme havandan.

Veyahut ta, “Ben bunu yaptım, şunu da başardım” diyenden… 

“Bana ne kardeşim bana ne…”

 

*- GÜZELLİK OLSUN AMA NASIL OLSUN?

 

Güzellik için hangi birini sayayım… 

Velhasıl kelam dünya işleri,  kişisel menfaatlerin bencil yüzü, dünyamızdaki gidişat, çevre duyarlılığı ve olmazsa olamazlarımızın önüne kurulmuş fiziksel güzellik,  günümüzün modası olmuş! 

Zira sokaktaki normal kadınlarda da estetik zaafı, yüzlerine yansımış vaziyette! 

Üstüne üstlük hemen her on kişiden üçünün ağzını, burnunu, kaşını yaptırdığını toplum olarak görüyor, gözlüyoruz. 

Özellikle gencecik kadınların sırf moda diye burunlarına yaklaşan şişirilmiş dudakları gözümüze ilk çarpanlardan! 

Cildi pırıl pırıl, ağzı burnu yaratanın eseriyle şekillenmiş üstelik genç olanların bu işlemlere ihtiyacı da yok, bence.

Ya sizce? 

Fiziksel güzellik tüm zamanların en çok aranan ve istenen işlemi olup çıkmış günümüzde.

Neden? 

Birçok nedeni var ve en belirgini; bilişsel psikoloji ve genç ya da yaşlı kadınların güzel olma arzuları… 

İyi hoş güzel de, esas olan nedir burada?

 

GÜZELLİK ÖZLE- BİÇİMLE UYUŞMALI

 

Edebiyatımızda ve özellikle de roman ve hikâyelerde sağlam bir kültür ister ve edebiyatın malzemesi de dildir.

Dilin ölçüsü de güzelliktir.

Onun için gerek fiziksel, gerek kişilik ve kültürle bütünleşen bütünlükle tamamlanır her güzellik.

Yaratanın yarattığı doğaya bakarsak, görürüz güzelliklerin bütünlüğünü, kusursuzluğunu, insana verdiği nimetleri ve gerçek güzelliği. 

Gelgelelim bazı insanlar, okumasız yazarlar gibi bodoslama dalıyorlar bu güzellik işlerine…

 

*- DOZU OLMALI

 

Sosyal medyadaki reklamlarda; güzellik salonlarından geçilmiyor!

Her firma rekabet halinde mi ne? 

Fiziksel güzellik,  vazgeçilmemiz olunca güzellik salonlarına da rağbet artıyor reel olarak.

Ama lakin bu işin dozu da olmalı değil mi?

 

*-GÜZELLİK BÜTÜNDÜR

 

Hayat pahalılığı güzellik salonlarına da yansımış ve fırsat bu fırsat, nasılsa arz-talep var, biz de fiyat artışlarını marketleri örnek alarak yapıyorlar galiba?

Herkes güzel olmayı ister!

Kimisi doğuştan, kimisi de sonradan güzelleşir mi bilmem ama bu güzellik alanı sektörleşmiş!

Önemli olan da, güzelliğin göreceliliği…

Ruh ve bedenle birleşen güzellik gibisi var mı?

Güzellik bir bütündür.

Sadece yüz ya da fizik güzelliğiyle güzellik olmaz, güzellik özdür ve güzellik kültür, üslup, karakter ve insan olmanın gerektirdiği tüm vasıflardır sevgili Şadıman Şenbalkan’a göre!...

 

 

 

 

  Bu yazı 543 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI