Bugun...
SON DAKİKA

Birine “Kaç” Diğerine “Tut” Diyenin Tuzağındaki Tavşanla Tazı

 Tarih: 01-07-2024 15:01:00
AYŞEİ YASEMİN YÜKSEL

Tavşana “kaç” tazıya “tut” diyen, aslında ne tavşandan yanadır ne de tazıdan. Kaçana da, kovalayana da güya arka çıkan bu yaklaşım art niyeti gizleyen iyi niyet desenli perdedir. Kötü manzaralar, uçurumlar perdeler ile örtülür.

 

Dağdaki tavşan tazı kapışması insanların dünyasında işyerlerinde, masa başı görüşmelerinde, kapalı kapılar ardında hatta geniş ailelerde kaşla gözle bile olabilir. Kime “kaç”, kime “tut” denileceğinde tek ölçüt, diyenin işine gelen neyse odur.

 

Gerçekte kimse ile kötü olmamak için herkese duymak istediğini söyleyen kişilerin ikiyüzlülüğünü anlatan “tavşana kaç, tazıya tut demek” sözü şimdilerde ikilemleri, çifte standartları da anlatır hale gelmiş gibi biraz. Eğer bir “kaç” denilen, bir de “tut” denilen varsa bunları diyen bir de üçüncü biri vardır.  Ortalığı kızıştıran; ama etliye sütlüye dokunmaz gözüken.

 

Kaçan da, kaçanı kovalayan da kışkırtılanlar oluyor bu durumda. Kamçılayıcı laflar eden de kışkırtan haliyle. Bu üçlüden zarar görecek olan kedi fare oyunundaki faredir. Kediler ya da tazılar tut denilenin peşinde yorulacak belki yaralanacaktır verdiği mücadelede.  Ama onları ister kaçarak ister kovalayarak koşturanların yani kışkırtıcıların zarar gördüğüne rastlanmaz.  Çünkü onlar sözün, sesin, sessizliğin yani susmanın anlamını bilir. Yıpratmak istediklerini önlü arkalı ortaya salıverdikten sonra her birine o iki sözü ederler; ama iş kendilerine gelince yıpranmamak, yara bere almamak için konuşmazlar. Çünkü bildikleri bir öykü vardır. Bir küçük kuşa ait.

 

Soğuktan her yanın donduğu bir kış gününde, sığınacak yer bulamamış küçük bir kuş, kanatları donmaya başlayınca uçamayıp, az önce oradan geçen bir sığırın bıraktığı tersin içine düşer. Kuş, taze pisliğin sıcaklığı ile ısınır. Isınıp, kendine gelen kuş, sığır tersindeki taneleri yutar. Kursağı dolmuş kuş artık tümden cana geldiğinden başlar cıvıldamaya.  Yakınlardaki aç bir tilki kuşu duyup,  sese yönelir. Eğer sığır tersine değil de kara düşseydi donup ölecek olan kuş tam içine düştüğü pislikte hayata dönmüşken tilkiye av olur.  Üstelik yerini de avcıya kendisi haber vermiştir ciklemesi ile.

 

Bu öyküyü bilen, öykünün burada bitmediğini de bilir. Karın ortasında tek sıcak şey olan pislikte can bulup da şakıması ile av olan kuşun başına gelenlerden çıkarılması beklenen dersler sıralanır sonrasında.  İçinde olunan koşullar ne kadar elverişsiz olsa da eğer tek orada sağ salim kalınabiliyorsa o an için uygun ortamın orası olabildiği,  ses çıkarmanın her koşulda doğru olup olmadığı gibi şıklar sorgulanır. Her biri ders nitelikli çıkarımlardan aklımda kalan biri “bazen bulunmaktan hiç haz etmeyeceğiniz en zorlu ortamlara sessizce katlanmak gerekir. Eğer bir an gelir de en korunaklı ortam gerçekte hiç katlanılamayacak koşullarda olsa bile güvende olmak için katlanacaksınız.” Bir başkası da “kokuşmuşluğun ortasında sesini çıkarırsan av olursun.” En vurucu olanı da  “tam düze çıktığınızı sandığınız an aslında en fenası kapıda olabilir. O yüzden tümden düzlüğe çıkmadan önce yapılmaması gerekenleri yapmayın” idi.

 

Kendi kanatları uçmaktan geri kalmasın, kolu kanadı kırılmasın diye başkalarını birbirine kırdıranların hesabı kitabı pistin ne kaçanı ne koşucusu olmak üzerine değil, rejisör koltuğuna oturup, rolleri üleştirip, oyunda oynattıklarını seyretmek üzerinedir.  

 

Herkesin bir rol üstlendiği yaşamda kimileri rol verilen yerine rolleri dağıtan olmayı yeğlemekte. Bunca rol varsa haliyle rol dağıtanlar da olacak. Konu rolün hakkını vermek ama. Ki hırsın getirisi hinlik ile sergilenmemeli hiçbir rol. Hakkı verilerek üstesinden gelmeli başına gelinmiş ne varsa. Tiyatrocuların benimsediği o sözün gereği yerine getirilmeli. Tiyatrocular “rolün büyüğü küçüğü yoktur; oyuncunun büyüğü küçüğü vardır” derler, malum.

 

Biraz da bu ilkeli inceliklerden yoksun olmaktan olacak dertleri rolün hakkını vermek değil de kâh tazı veya kedi, kâh tavşan yahut fare durumundakilerden olmamak olanların hedefi oyunu başlatan “motor” sözünü eden olmaktır.  Bunca ince eleyip sık dokunarak yapılmış hesaplarında gözden kaçırdıkları şey, oyunun sonunda tüm satranç taşlarının aynı kutuya doldurulacağı olmalı. Satranç her kişinin işi değildir ne de olsa!

  Bu yazı 1403 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI